İlkokul 6. sınıftaki insanların üremesi ile ilgili bilgiler ders kitaplarından çıkarıldı. Artık öğrenciler bu tür bilgilere 8. sınıftaki genetiğin (?) anlatıldığı derste ulaşabilecekmiş.
Bu yazı bu vesile ile kaleme alınmıştır.
Çocuklara kendi bedenleri, cinsiyetleri ve üremeleri ile bilginin ne zaman ve nasıl verilmesi gerektiği hemen her zaman tartışmalara yol açmıştır. Dünya görüşü farklarının ötesinde bu konu kritik bir başlıktır. Dinler, geleneksel akımlar, bilimci yaklaşımlar her biri farklılıklar ve kendi içlerinde de çeşitlilikler içerir. Nihayetinde konuyu tartışanların öznellikleri de işe girer ve konu karmakarışık bir hal alır.
Oysa çocuk için her şey yalın ve nettir. 3 yaş civarındaki bir çocuk genellikle “ben nereden geldim”, “nasıl oldum” gibi sorular sorar. İnsan zihninin boşluk tanımadığı ve boşlukları her zaman doldurduğu bilgisinden yola çıktığımızda çocuğun sorusunu yanıtsız bıraktığımızda bu boşluğun yanlış, eksik, korkutucu ya da ayıp önyargılı bilgilerle doldurulabileceğini bilmeliyiz. Mesela “bunu büyüdüğünde öğreneceksin” yanlış bir yanıttır, merak ve soru varsa yanıta hazır demektir. Bir çocuğa her ne kadar ayrıntılı ya da yalın anlatın fark etmez o kendi alabileceğini alır o bilginin içinden, aldığı bilgi onu tatmin etmişse sorusuna devam etmeyecektir. 2-3 yıl sonra bu soru hayata ilişkin başka bilgileri ile yeniden gündemine gelecek ve yeniden soracaktır. Aynı kelimelerle anlatsanız dahi çocuk bu kez daha farklı biçimde bilgiyi alacak ve kendi diğer bilgilerinin içine yerleştirecektir. Bu nedenle çocuğun seviyesi gibi ne olduğu belirsiz bir ölçüden ziyade bilginin/yanıtın yalın ve net olması önemlidir.
Çevresinde ailesinde gebe kadınları gören çocuk için, bebeğin annenin karnına nasıl girdiği, babanın bu süreçte ne rolünün olduğu, bebeğin nereden çıkacağı gibi konular genellikle merakları arasındadır. Bu bilgiye erişemediğinde kurgular bilginin yerini alacaktır.
Aynı biçimde kendi bedenine ve cinsiyetine ait merakları ve soruları da doğru ve yalın bilgilerle desteklenmelidir. En tehlikeli davranışlardan biri soru sormasının engellenmesi, merakının bastırılması ve ayıplayarak çocukta suçluluk duygusu uyandırmadır. Diğer yandan soruları yanıtlayanlar ebeveyn ya da öğretmen eğer kendisi bu konularda rahat konuşamıyor, kaygıları ve engelleri varsa bu da çocuğa bilgi vermek için yanlış mesajlar içerecek ve yanlış kişi olacaktır.
Görüldüğü gibi 6 sınıf zaten çocuğa bilgi verilmesi için geç bir dönemdir. Öte yandan bu bilginin de 2 yıl sonraya ertelenmesi aslında bilgi vermekten kaçınmanın bir yöntemi gibi görünüyor. Oysa bilgi kişinin kendini koruması ve kendi hakkında kararları verebilmesi için olmazsa olmaz ilk adımdır.
Okul öncesi dönemden başlayarak çocuğun bedeni, cinsiyeti ve üreme organları ve işleyişi hakkında bilgiye sahip olması bir yandan da çocuğun kendini koruma becerilerinin gelişmesini sağlayacaktır. Diğer yandan çocuklara taciz ve tecavüzün, evlilik adı altında çocuk tecavüzlerinin her gün gazetelerde yer aldığı Türkiye’de doğru bilginin çocuk için çok değerli olacağı da açıktır.
Eğitimi veren kişinin konuları “normal” bir konu olarak ele alması, beden dili dahil bilgi verirken kaygı, kaçınma ve utanma davranışları göstermemesi, soruları geçiştirmemesi, bilgisi dışındaki bir soru ise o bilgiyi edinip paylaşacağını belirtmesi ve bunu da yapması gereklidir.
Çocuğa istemediği davranışlara ve temaslara tepki vermesi gerektiği ve bu konuda güvenerek destek isteyebileceği yetişkinler olduğu bilgisi ve güveni de verilmelidir.
Okul çağı çocukların en kolay bilgi aldığı kişiler yaşça yakın kardeşleri akrabaları ve arkadaşlarının yanı sıra daha büyük yaştaki çevreleridir. Beden, üreme ve cinsellik konularında bu çevre güvenilir bilgilere sahip olmadığı gibi küçük yaştaki çocukların birkaç yaş büyüklerin tacizine maruz kalabilmektedir. Bunlardan kaçınmanın korunmanın ve destek aramanın yolu da çocuk için doğru bilgiye ve kaynağa sahip olabilmeleridir.
Dr. Filiz Ayla
12 Kasım 2014